İlginç bir haftayı geride
bıraktık. Basketbol adına inanılmaz performanslar ve sürprizlerin yanı sıra,
bocalamalara ve yeni tecrübelere de şahit olduk. Kimi ekiplerimiz “öğrendi”,
kimileri “ders çıkardı”, kimileri ise “dersine çalışmaya başladı”. Tabi,
yepyeni öğretmeniyle rakiplere kök söktürmeye başlayan bir Beşiktaş da hızla
yükselmeye başladı, bunu es geçemeyiz. Ve elbette, son yıllarda hiç olmadığı
kadar steps ve top kaybı görmeye de devam ediyoruz ligmizde... O kadar ki, geçen sene
Avrupa’daki tüm liglerde verilen hatalı yürüme kararlarının sayısı, daha
şimdiden BSL’mizde aşılmış olabilir. Üstelik, bunun müsebbibi yerli oyuncularımız
değil, zira hiç mi hiç oynatılmıyorlar desek, yeridir.
Peki, medar-ı iftiharlarımız
neler yapıyor? Genelleme yaparsak, “bir anları diğer anlarını tutmuyor”, yani
borsa misali, inip çıkıyorlar. Günlük performanslar her türlü neticenin baş
aktörü oluyor. Sezonun başları henüz gövdeye varmamışken, pek çok ekibimiz de
sil baştan kadrolar kurmuşken, bu görünüm gayet olağan. Fakat, oyuncuları göz
önüne alırsak, ne olursa olsun değişmeyecek bazı handikaplar var. Dolayısıyla,
iş yine, taktiklerle zaafları telafi etme sanatkarlarına, yani koçlara
düşüyor...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-R13va-AQzuDyH5rzW9tVqrUnr0Q3RLp0h-Tps5ah-tD_j1xTKuVi3sWGuAhQiE9uL4-HMEBSYXfba3xrTq1DvY14P-3UbcI572CxbG7KuMWoIeHZV-QmbPZRa19z97fqDsQ3qL7Eq4Q/s320/563cfad267b0a934e44ee3b4.jpg)
Misal,
Pınar Karşıyaka. Zalgiris’e
sadece şanssızlık ve Ragland yüzünden kaybettikten sonra,
bu hafta Lokomotiv
Kuban deplasmanında tarifsiz bir hezimet yaşadılar. İkinci yarıda sadece 18 sayı atabildiler. Devler arenasında oynamayı
yeni yeni öğreniyorlar, tecrübe kazanıyorlar, burası doğru.
Bu aşamalardan koç
da dahil tüm takım geçecek. Koç Ufuk Sarıca’nın Efes’in başındayken Euroleague
deneyimi bulunsa bile, bizzat kurup, seneler harcayıp şampiyonluğa taşıdığınız
bir “projeyi” devler arenasında komuta etmek, dev bütçeyle ve devler arenası tecrübesine
sahip oyuncularla kurulan bir ekibi yönetmekten çok daha farklıdır.
Ufuk Hoca’nın
yıllardır seyretmeye alıştığımız saha içi hamlelerine ve taktik dehasına epey
mesai düşecek. Tabi, Efes maçıyla nihayet form tutmaya başlayan
Josh Carter ve
Can Altıntığ’a da öyle.
Neticede, Palacios, Trabzonspor galibiyetinin ardından
son iki maçta dibe vurdu ve alternatifi yok. Ragland da bu kadar duygu dolu bir
liderken, “mantığını sahaya sürüp eli titremeden iş yapacaklar” kervanında
Kenan
ve
Justin Carter’ın (umarız sakatlığı ciddi değildir) yanına birileri
gerekecek.
Yoksa, Iverson’a hiç verimli top inmez, Türkiye çöl olur. Hazır Palacios yoklardayken
Egemen'in anımsanması ne hoş olur aslında, değil mi? Rekabet doğar mesela. Ligde de
ilk mağlubiyetlerini aldıkları için, belki bir kıpırdanabilirler...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMYi-COjCIFOtwlz4UP5yw1kiL408EGdk91Dp1DqwMGVYs7K00IVw7HehDlqGD3yscZbTngxplVuqW4oenrImQs62RSamVjdhIycCJVjBE3l1cFyCywICMtHyaEfh3zWHRL2XlRfmFIVM/s320/fft104mm3978672.jpg)
Karşıyaka Trabzonspor’u zor da
olsa geçti,
peki ya Trabzonspor Medical Park devamında neler yaptı? Velickovic’i
kazanmakla kaybetmek arasında gidip geliyorlar; sanki onunla kontrat
yenilediklerine şu aralar pişmanlar ve yerine oyuncu bakıyorlar gibi bir hava
esiyor;
ve şimdilerde takıma ve sisteme alışıp kendine gelen Darius
Johnson-Odom’un yanına Gora’da sıla hasreti çekip geri dönmek isteyen Dee Bost’u
eklediklerine göre, Velickovic’in de takımda yer sahibi olmak için epey vites
büyütmesi gerekecek. Zira
Stipanovic tam gaz giderken
Kulig de nihayet
buhrandan çıkıp
Sertaç ile beraber çıkışa geçti ve hem takım hem de koç
Markovic gözünü epey yükseğe dikmişe benziyor...
(Not: Kinsey böylesi şahane
oynarken ve Odom da silkinmişken, Hardy biraz gözden düştü mü dersiniz? Belki
de koç Markovic’in kararıyla Sean Marshall’ın geçen seneki rolüne sokuluyordur
artık..) Anahtar kelime? Savunma. Çünkü sayıyı nasılsa atıyorlar. Banvit’i de
böyle yendiler Eurocup’ta...
“Nasılsa atıyorlar” demişken,
Beşiktaş’a da hemen bir parantez açalım. Yağızer Uluğ’un dokunuşu sonrası artık
kolayca 90-100 sayı atabilecek bir ekip haline gelen Beşiktaş Sompo Japan, hem
ligde hem de Avrupa’da namağlup bir fırtına estirmeye başladı. Savunmayı ikinci
plana atarcasına yüksek tempoyu ve hızlı paslaşmaya dayalı set hücumlarını benimsedikleri
için, “doğru hücum” mantığı biraz değişti.
Yeni eksende, artık sadece boş adamı
topla buluşturup müsait pozisyonları bitirmek değil tercihleri; off-guard’a evrilen
Engin Atsür’ünden,
Cenk'e ve takımı kusursuz idare eden
Nate Wolters’ına (kendisi epey
açıldı ve adapte oldu, nazar değmesin) dek herkes, el üstünden bile şahane dış
şut isabetleri buluyor.
Lampe merkez üssü tayin edildi,
Seeley en sonunda
yükselişe geçti; bir de üzerine, Tofaş’taki son yılına dek ligimizin kalburüstü
pivotlarından olan
Chinemelu Elonu kadroya katılarak Lamont Hamilton’ın boşluğu
dolduruldu (Radosevic’e hizmetleri için teşekkürler).
Elonu, ara sıra civanmert
bir tavra girse bile, genelde takımına sınıf atlatmayı başaran bir uzundur. Yakın
geçen Trabzonspor maçı gibi maçlarda artık işin ribaunt ve savunma yönü
Beşiktaş taraftarlarını (evet, ben de onlardanım) endişelendirmeyecek. İBBSK
maçı ise bize, Beşiktaş’ın, rakibinin aksine, sadece nefesi yettikçe oynayan
bir “birebir hücum – yüksek tempo” takımı
olmadığını ve defolarını kapatmak
adına "coşmadığını" gösterdi.
Peki, sorun namına neler var? Dettman döneminin
aksine, Kartal ve Enes hiç süre bulamıyorlar... Oysa, her rakip başka bir macera değil midir? Niye hikayeyi kısa tutalım ki?
Rakibin iflahını kesme ve her bir
silahını iyi etüt etme mevhumu, ne yazık ki Anadolu Efes’in de güçlü yanları
arasına giremedi henüz. Euroleague’de bu düzeydeki bir takım için skandal
sayılabilecek neticeleri birer birer biriktiren Efes, ligde en son Karşıyaka’ya
baskın çıkıp maç sonu oynayabileceğini kanıtladı.
Efes’in senelerdir
şampiyonluğu veya herhangi bir platformda elle tutulur, dişe dokunur bir
başarısı yok. Bu sene, uzun müddettir arzulanan çeşitte ve kalitede, herkesin
içine sürecek bir kadro kuruldu. Rollerin oturmasına ve (KSK karşısında kendine
gelen)
Cedi ile
Birkan’ın sağlığına kavuşup uyum sağlamasına biraz daha vakit
var. Henüz telafisi mümkünsüz kayıpların dönemi gelmedi. Ivkovic’in yerlilerden
umudunu kesmemesini sadece rica edebiliriz,
ama Furkan’ın üzerinde NBA’den bu
kadar çok yetkili göz varken ve Saric de daha şimdiden sene sonunda ABD
planları yaptığını açıklarken, kadronun kalıcılığını, istikrarını temin etmek
kolay değil. Tabi bir de
Heurtel-zedelik var serde.
Bir oyuncunun güzeli
bozarından azsa, ve o müstesna güzelliği yüzünden ille de “o fıstık benim
olacak” diyorsanız, taktikleriniz şahane iş görmeli, takım uyumunuz da makine
gibi tıkır tıkır işlemelidir. Granger hadi neyse, ama Heurtel’in artık
savunmasını geliştirmeyeceği bence aşikar.
Bu durumda, bu sezon yokları oynayan
bir Can Altıntığ bile Heurtel karşısında devleşip takımını maça ortak
edebiliyor. Ali Düverioğlu ise günden güne
Emircan Koşut’un istihkakını
engellemeye başlıyor; ki bu Efes’in bu sezonu için güzel, istikbali için kötü
bir haber.
Dunston, Brown, Diebler gibisinden parmak ısırtacak silahlarınız
varken, cephaneliğinizin kısa devre yapan bir Heurtel bataryası yüzünden
infilak etmesi hoş olmaz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh61Z06FE60iL3a9yaRBkVhpUzs_TkJFLfLJIyQJdTKpw3qKCh2Po89ceU6z4DUShDf0oRyJBzybm-QpGxEfhk-7mMI7V9bVrNsTBiklVrDlpWiXWzNcimaEYhtKRxau0zZS4XPEQibLHE/s320/vesely-fenerbahce-banvit.jpg)
Geçelim haftanın çıkışa geçen bir
diğer “büyük”üne;
Fenerbahçe, nihayet özlenen şekilde basketbol oynayıp Banvit’i
muhteşem bir gerilimin ardından mağlup etti. 3’ü Fortson’a olmak üzere tam 5
blok aşk eden
Vesely’nin her iki potada da rakibe zulmettiği maçta, Fortson
çirkinleştikçe maç sertleşti ve son dakikalarda tam bir meydan muharebesi
yaşandı
(nedenini merak edenler, hakemlerin ilk yarıda tutarsızca iki ekibi nasıl ‘doğradıklarına’
bakabilir). Fenerbahçe’nin elini rahatlatan nokta, son periyot başında
Fortson’ın
bir ikili mücadele sonrasında
sakatlanıp maçı erken tamamlaması ve Banvit’in o
ana kadarki en istikrarlı hücumcusu olan
Moerman’ın 5 faule erişmesi idi. Fenerbahçe’de
(Kalinic hariç) artık oyuncular boş boş etrafa bakmıyor, turist değil esnaf
gibi davranıyor ve her topa atlıyorlar. Bunlar hep iyiye işaret işte. Tabi
bizleri sevindiren şeyler,
Datome’nin birebirleri,
Antic’in kenardan Atılgan
misali katkılar vermesi veya
Dixon’ın da artık iyiden iyiye yeni bir Goudelock
olmasından ziyade,
Berk Uğurlu’nun şahane performansıydı. 8 sayı 5 de asist
üreten Berk, korkusuz bir kumandan gibi oynayarak,
Sloukas’a alternatif, topu eline alınca tek başına oynayası gelen
Dixon’a
da bir telafi olabileceğini göstermeye başladı.
Gençlerimizin fark 10’lara
çıkmamışken de oynayabilmelerini dileriz...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJqFFbFHh3VK5uu9HRQUjdaSNcNRFLUArkNVKxyKutrTLTBV2Kijo6UrmU7SCCMXV9Q6EYwVyha8WYIxKyMbscVJWkLgwuSWDAr7oClAfLDn7Oljovs-xhwYLThv1GsxVDnfp-KXb-rtQ/s320/trabzonspor-medical-park-banvit-karsilasmasi-fotograflari_883c641.jpg)
Birkaç minik başlığa daha değinmek
lazım; mesela
Banvit. Kayıplardan kafasını kaldıramadıkları bu haftanın bakiyesi,
muhtemelen
Fortson’ın (sakatlığı ciddi olmasa bile)
takımın liderliğinden
aforoz edilmesi şeklinde yansıyacak.
Zira hep son saniyede seçimler yapan ve bu
yüzden bir hayli top kaybedip dar vizyonlu bir oyun kurucu olarak oynamayı
sürdürüyor Fortson. Rowland’dan bu bakımdan çok az farkı var. Peki, Şafak Edge
bu sene takımdan ayrıldığı için, Fortson’ın güçlerini iyilik için kullanmasını
kim sağlayacak?
Tüm yük, Slaughter’a binmiş gibi gözüküyor. O ise, bir combo
guard olmayı ve bitiricilik yapmayı daha fazla seviyor.
Bu iki guardın tutumu
sonrası, Dominique Johnson ve Stevens’ın da formu istikrarsız hale geliyor
elbette; çünkü onlar pas açısı ve zamanlamasıyla devleşen türde isimler.
İşte
burada tek temennim, Tolga’ya bu oyun kuruculuk vazifesinin aşılanmasıdır. Vidmar
– Moerman ikilisi, ikili olarak değil de tek başlarına, koordinesiz
çalıştıklarında daha etkililer. Şaşırmamak lazım. Şimdiye dek, geçen sezonun
Veremeenko-Dragicevic-Davis üçlüsünden daha verimli oynadılar, bu da ilginç.
Maçları niye
kaybediyorlar, dersek, cevabı basit; Moerman bir yana, birilerinin sayı atması,
tamamen kısaların tercihlerine bağlı. O kısalar da, yukarıda özetlediğimiz
Fortson ve Slaughter iken, sanırım daha fazla izahata gerek yok. Tabi,
Simmons
dışında “kurt” bir veterana sahip olmamaları da, el yakan noktalarda Banvit’in can
yakıyor...
Galatasaray ise, Eurocup’ta
gümbürdemeyi sürdürüyor. Schilb-Sinan-Micov rotasyonunu aynı anda sahada tutup
hem top hakimiyeti, hem oyun bilgisi, hem saha görüşü, hem tercihleri hem de
yaratıcılığı üst düzeyde olan
, çok geniş hücum varyasyonları üretebilen bir
yapı kurdu Ergin Hoca. Bilhassa
Schilb, bu yeni yapıda çok parladı ve
McCollum
da,
üretici değil bitirici hale gelip, tüketici kimliğinden kurtuldu. Yani,
herkes rahatladı. Fenerbahçe'yi de bu sayede ligde farklı yendiler.
Caleb Green’in hareketsiz halde topla buluştuğunda şut
yüzdesi belki düşüyor,
ama asıl sıkıntı, pota altı savunmasında halen. Lasme’yi
destekleyen kimsecikler yok. Dorsey halen daha “tosuncuk” edasıyla hantal
kalıyor,
iş göremiyor
. Tabi, yerlilerin rahatı bozulmasın diye hiçbir Türk
oyuncu benchten parkeye adım attırılmadığı için de, BSL maçlarında as
oyuncuların iyice posası çıkıyor ve Avrupa’daki grafiği lige taşıyamıyorlar. İşte
bu yüzden, izlemesi ve yorumlaması çok kolay Galatasaray’ı.
Zira her maç sadece
aynı 7-8 oyuncuyu takip ediyorsunuz, oluyor bitiyor. Ergin Hoca’nın Eurobasket'teki İtalya maçımızı andıran son saniye taktikleri
ligde Uşak önünde mağlubiyete engel olamadı, ama taktikten önce kondisyon ve iflah daha
önemli.
Keşke Furkan Aldemir’i onlar alabilseydi...
Madem Furkan’dan sözü açtık,
haberi verelim, müjde olup olmadığına sizler karar verin: Furkan Aldemir, yüklü
bir miktar karşılığında, 4 yıl için
Darüşşafaka Doğuş’a imza attı. Evet, hafta
içerisinde
Markoishvili ve Harangody sayesinde
CSKA’ya kafa tutan, ama halen günü gününe yaşayan ve bir “stili”
olmayan Daçka’ya.
Açıkçası bu kadar fazla “orta düzey” rol oyuncusunu toplayıp
takımı bir halk otobüsüne çevirmeleri hoş değil; dahası, bocalama evresinin
sürdüğünün de bir ispatı. Düşünün hele bir;
bir önceki maçın go-to-guy’ı Milko
Bjelica, bir sonraki Avrupa maçının kadrosuna alınmıyor! Takımın tek gerçek
playmaker’ı Emir Preldzic bile kadrodan kesilebiliyor! Ve bunun sebebi de muhtemelen rotasyona
gitme ve oynatılmayan kalbur isimlerin oynatılarak mutsuz edilmemeleri
ihtiyacı! Daha
Samet, Doğuş, Oğuz, Metin, Mehmet gibi isimler doğru düzgün
oynama şansı bulamamışken,
üzerine bir de Wilbekin ve Furkan alınıyor... Ve bu
iki yeni ismin ikisi de, NBA aşamasından gelen, düzeyi belli oyuncular; yani öyle 12. adam olacak kişiler değiller.
Hadi Wilbekin
biraz olsun takımın yaralarına pansuman yapar da, Furkan’ı ne şekilde, nasıl
monte edecekler? Kimi kesecekler? Dudley zaten idmandan idmana formayı giyer
hale geldi,
Samet ve Metin iyice ümidi kesmeye başladılar, şimdi bir tane de “haksız
rekabet” çıktı başlarına!
Ne diyordu Darüşşafaka, o akıl dolu, benim de
destekçisi olduğum reklamında? Hah, evet: “Olmasa da olur!”... (Meali: Volkswagen
Arena tamamlanmışken, kalanını Darüşşafaka’ya, eğitime ve altyapıya harcayın,
israftan kaçının!)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYW4EjaaLiJUvqSKQKeF5aGMC2B1W4NFUwaqu_0HQFIGFk9F-Yuql69HAZ4uytKJU8eUhVJP1vMqF5B4n6b4PZqO3uhe-WY9VHMqhgIuLSCKY2ZF85NjtS50ZE8k8nZxXDHKWxa6kitpY/s320/fft104mm3978553.jpg)
Son bir söz de, ligimizin yerli deposu
Telekom'a ve yerliden bihaber R.H.
Gaziantep’e... Telekom sakatlıklardan kafasını kaldırdığı an, Avrupa’da
istediğini başarıyor.
Ama lig için, bir adet Josh Carter’a ihtiyaçları var.
Yoksa pas trafiği bir yerde tıkanıyor ve tüm ihale
Woodside-Brown ikilisine kalıyor.
Gaziantep ise,
kısaların nihayet ellerini taşın altına koyması sonucu istikrara
yaklaşıyor. Fakat patlayıcı isimlerin olmaması, onların bir Uşak Sportif kadar
etkili olmasını engelliyor, ligde pek çok alt kademe rakibe karşı
zorlanıyorlar.
Uşak Sportif’i de, kısır ve az pasa dayalı basketboluna karşın, ligdeki
şahane form grafiğinden ötürü ayrıca tebrik ederim. Can Korkmaz ve Khem Birch’i
seyretmeyi unutmayın!
Herkese basketbol dolu günler
diler, 10 Kasım’da Ulu Önder Atatürk’ün ebedi anısına saygılarımı sunarım...
Twitter: @efe_ozenc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder