30 Ekim 2015 Cuma

2014-15 NBA Sezonun En İyi 10 Oyuncusu!


Yeni sezonun başlamasıyla geçen sezona son kez şöyle bir göz atarak 2014-15 sezonunun en iyi 10 oyuncusuna bakacağız. 

10- DeMarcus Cousins

Listemizin 10.sırasında yer alan oyuncu Sacramento Kings takımından DeMarcus Cousins! Pivot mevkisinde görev alan oyuncu, geçen sezonu çok iyi bir şekilde tamamladı. Takımında önemli görevler üstlenen yıldız pivot, takımını NBA Playofflarına taşımak için her şeyini ortaya koydu. 2015' te kariyerinde ilk kez All-Star oldu ve sezonu double-double ortalamalarıyla kapattı. 2015 yılı bireysel istatistiklerde Sayı Krallığı'nda 5. ve Ribaund Krallığında 3. olarak kariyerinin en iyi sezonunu geçirdi fakat çabaları sonuç vermedi. Sacramento Kings grubunda 4, Batı Konferanslarında 13.sırada bulunarak NBA Playofflarına katılmaya hak kazanamadı. Bu mükemmel başarılara ek olarak, 4.haftada mükemmel performansıyla Batı Konferansında Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi. DeMarcus Cousins, Los Angeles Lakers'a karşı yaptıkları mücadelede; oynadığı 37 dakikada toplam 29 sayı, 14 ribaund, 2 asist, 3 blok ve 2 top çalmayla oynayarak maçı kazanmalarını sağladı. O hafta oynanan ikinci maçta, Golden State Warriors'a karşı yaptıkları mücadelede; 22 sayı, 8 ribaund, 6 asist, 1 blok ve 1 top çalmayla yıldızlaştı fakat bu mükemmel performans maçı kazanmalarına yetmedi. Bu mükemmel ötesi performanslarla Batı Konferanslarında Haftanın En İyi Oyuncusu Ödülüne layık görüldü. Sezona damga vuran diğer performanslarından biri ise New York'a karşı yaptıkları mücadelede; 39 sayı, 11 ribaund, 4 asist ve 2 blok ile yıldızlaştı. 39 sayı attığı diğer maç ise New Orleans ve Philadelphia 76ers maçlarıydı. Bu sezon gösterdiği en iyi performans Philadelphia 76ers'e karşı oynadığı maçta; 39 sayı, 24 ribaund ve 1 blokla oynadığı maçtı. Kısaca özetlemek gerekirse, mükemmel bir sezon geçiren yıldız pivot, takımı için her şeyi yaptı fakat takımı NBA Playofflarına gidemedi. DeMarcus Cousins, 5 yıllık kariyerinde en iyi performansı göstererek bu listede yerini almayı başardı!



9- Marc Gasol

Listemizin 9.sırasında yer alan isim Memphis Grizzlies takımından İspanyol oyuncu Marc Gasol! Pivot görevinde oynayan oyuncu, geçen sezon takımıyla birlikte Batı Konferansı Yarı Finallerine kadar yükseldi. 2008 yılından beri Memphis takımında görev yapan oyuncu, kendi NBA kariyerinde sayı ortalama rekorunu kırdı. İspanyol basketbolcunun takımı Memphis, Batı Konferanslarından 55 galibiyetle 5.sıraya yerleşerek NBA Playofflarına katılmaya hak kazandı. İlk turda Portland Trail Blazers ile eşleşen Marc Gasol'lu Memphis, 4-1'lik ezici galibiyetle bir üst tura çıkmaya hak kazandı. Batı Konferansı Yarı Finallerinde, şampiyon Golden State Warriors ile eşleştiler ve 4-2'lik skorla turnuvaya veda ettiler. Marc Gasol sezon ve Playofflar boyunca ortalama olarak toplamda; 17.4 sayı, 7.8 ribaund ve 1.6 blokla istatistikleriyle oynadı. NBA Kariyerinin en iyi sezonunu geçiren İspanyol'un en çok sayı attığı maçlardan birisi Minnesota Timberwolves takıma karşı; 32 sayı, 9 ribaund, 3 asist ve 2 blokla oynadığı maçtı. Takımını o maçta sırtlayan yıldız oyuncu, takımını sezonun ilk maçında galibiyete ulaştırdı. Mükemmel oynadığı diğer maçlardan birisi ise Boston Celtics'e karşı yaptıkları mücadelede; 32 sayı, 8 ribaund, 2 asist ve 1 blokla oynadığı karşılaşmaydı. Yine takımını taşıyan pivot, bu performansla galibiyeti de takımı Memphis'e getirdi. Ve, sırada (şahsi düşüncemdir.) en iyi maçı... Indiana Pacers karşılaşmasında yaptığı; 33 sayı, 13 ribaund,1 blok ve 2 top çalma istatistikleriyle sezonun ilk karşılaşmasında olduğu gibi, sezonun son karşılaşmasında da mükemmel ötesi bir performans gösterdi. Takımının buralara ulaşmasında en büyük etken gözüken ve mükemmel performansıyla göz dolduran İspanyol oyuncu, NBA All-Star'a seçildi ve ilk beşte görev yaptı. Marc Gasol bu mükemmel performansıyla 2014-2015 NBA Sezonunun En İyi Takımına yani Birinci Takıma seçildi. Bu muhteşem iki takımada layık görüldüyse söyleyecek pek bir söz yok, bu listede olmayı hak etti!




8- LaMarcus Aldridge

Yavaş yavaş yükseliyoruz, umarım hoşunuza gidiyordur. Sıra geldi sekizinci sıraya... Listemizin 8. sırasında yer alan oyuncu sezonu Portland Trail Blazers'te tamamlayan, 2015-2016 sezonu transfer döneminde San Antonio Spurs'a transfer olan Amerikan oyuncu LaMarcus Aldridge! Uzun forvet mevkisinde göre yapan oyuncu, geçen sezon Portland formasıyla bir mükemmele imza attı diyebiliriz. NBA Sezonunu 4.sırada 51 galibiyetle tamamladılar. Kuzeybatı grubunu Oklahoma City Thunder'in önünde 1. bitiren LaMarcus'lu Portland, NBA Playofflarına katılmaya hak kazandı. NBA Playofflarında Marc Gasol'lu Memphis'le eşleştiler. 4-1'lik ezici seriyle mağlup oldular ve ilk turda Playofflara veda ettiler. 5 maçta da iyi performans gösteren yıldız oyuncu, takımı için her mücadeleyi verdi fakat bu Memphis karşısında yararlı olmadı. Sırasıyla; 32, 24, 21, 18, 14 sayıyla oynayan oyuncu, maalesef bu güzel performansları taçlandıramadı. Sezon boyunca ortalama olarak; 23.4 sayı, 10.2 ribaund, 1.0 blok istatistikleriyle ne kadar iyi bir sezon geçirdiğini herkese gösterdi. Aralık 1 - Aralık 7 haftasında Haftanın En İyi Oyuncusu seçilen Aldridge, bu başarıyı Aralık 15 - Aralık 21 haftasında da tekrarlayarak Aralık ayını mükemmel bir şekilde tamamladı. En iyi maçlarından birisini LeBron James'li Cleveland'a karşı yaptığı mücadelede; 38 sayı, 11 ribaund, 2 asist ve 2 blokla oynayarak sergiledi. Başka bir maçta ise başka mükemmel performansını Los Angeles Clippers karşısında; 37 sayı, 12 ribaund ve 1 blokla mükemmel performans gösterdi fakat bu iki maçı da galibiyetle tamamlayamadı. Ve geldik (şahsi düşüncemdir.) en iyi maçına, Denver Nuggets karşısında oynadıkları karşılaşmada; tam tamına 39 sayı, 11 ribaund ve 2 blokla şahane bir performans sergiledi. Bu mükemmel istatistikleri yakalayan oyuncu ödülünü 2015 NBA All-Star takımına ve NBA Sezonun En İyi İkinci Takımına seçilerek aldı... Yeni sezonu San Antonio Spurs'ta açacak eski Portland'lı oyuncu, şahane performansıyla bu listede olmayı hak etti!




7- Klay Thompson

Ve bir basamak daha atladık. Sıra geldi 7 numaraya... 7. sırada Şampiyon Golden State Warriors takımından Amerikan oyuncu Klay Thompson! Şutör gard mevkisinde görev yapan oyuncu, bu sezon Stephen Curry ile birlikte Golden State Warriors'u şampiyonluğa taşıdı diyebiliriz. Mükemmel bir performansla bizleri heyecanlandıran, dışarı atışlarıyla takımını öne geçiren hatta fark açan çok önemli bir oyuncu. Daha 25 yaşında ve geleceği çok parlak gözüküyor, dış atışlardaki mükemmelliği onun bu listede olmasında çok büyük etken diyebiliriz. Playofflarda mükemmel performans gösterdi ve takımıyla birlikte Batı Konferansı Finallerine gittiler. James Harden'li Houston Rockets'i 4-1'lik ezici seriyle mağlup eden Golden State, finalde LeBron James'li Cleveland karşısına çıktılar. İlk maçı kazanmalarına rağmen üst üste 2 maç kaybettiler fakat geri dönmeyi bilip 3 maç üst üste kazanarak 4-2'lik seriyle 2014-2015 NBA Sezonu Şampiyonu oldular. Sezon boyunca ortalama olarak; 21.7 sayı, 2.9 asist ve 3.2 ribaundla çok iyi bir grafik çizdi. Birkaç maç hariç performansı her zaman üst seviyede olan şutör gard, geçmiş yıllara göre şahane bir yıl geçiren Thompson, ilk hafta oynadığı mükemmel oyun ve Los Angeles Lakers'e karşı attığı 41 sayı ile Batı Konferansında Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi. Indiana Pacers'e karşı 40 sayı atmayı başaran yıldız şutör 11.haftada Batı Konferansının Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi. Ve hayatının en çok sayı attığı maçın haftasına geldik. İlk önce Houston Rockets galibiyeti, daha sonra Nuggets ve tekrar Rockets galibiyeti.. Sacramento Kings'e karşı yapılan mücadelede tam tamına attığı 52 sayı attı! Şahsi olarak en iyi performansını ve en çok sayı attığı maçı gerçekleştirdi. 52 sayı atarak bir mükemmele imza atan Thompson, o haftada Batı Konferansı Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi. Bu sene mükemmel şutlarıyla göz dolduran yıldız, NBA All-Star'a kariyerinde ilk defa seçildi ve NBA En İyi Üçüncü Takıma seçilerek bu iki mükemmel takımda da yer aldı. Bu mükemmel şutları ve  istatistikleri onun bu listede bu yeri kapmasında etkili oldu.




6- Chris Paul

Ve sıra geldi altıncıya. Listemizin 6. sırasında Los Angeles Clippers'tan 3 numara, şahsi idolüm Chris Paul! Los Angeles Clippers'ın silahı olan yıldız oyun kurucu, takımının yukarılara çıkmasında tartışılmaz bir etki gösterdi. Sezonu Batı Konferanslarında 3.sırada bitiren Los Angeles Clippers, 56 galibiyetle NBA Playofflarına katılmaya hak kazandı. 82 maçın hepsinde oynayan Chris Paul, takımını Blake Griffin ile birlikte taşıdı. Playoffların ilk turunda güçlü kadroya sahip olan San Antonio Spurs ile eşleştiler. Çok zor geçen seride Chris Paul, 1 maç hariç hepsinde iyi performans sergiledi ve takımının seriyi kazanmasına yardımcı oldu. Çekişmeli seriyi 3-2 kazanan Clippers, adını bir üst tura yazdırdı. Playoff Yarı Finallerinde favorilerden birisi olan Houston Rockets ile eşleşen Clippers’ı yine zorlu bir seri bekliyordu. Houston Rockets'e karşı seriye iyi başlayan Clippers 4 maçta durumu 3-1'e getirdi. Chris Paul bu 4 maçın 2'sinde görev yaptı ve o 2 maçta ortalama bir performans sergiledi. Houston Rockets bir mükemmele imza atarak 3 maç üst üste kazandı ve seriyi kazandı. Chris Paul, 3 maçta da çok iyi performans gösterdi fakat bu Rockets karşısında yeterli olmadı. Sezon boyunca ortalama olarak; 19.1 sayı, 10.2 asist ve 4.6 ribaundla oynayan 1.83'lük oyuncu, maç başına asist ortalamasında birinci oldu. En iyi maçlarından birini Washington Wizards'a karşı yaptıkları mücadelede; 30 sayı, 15 asist ve 6 ribaundla oynadı. Aynı hafta Sacramento Kings maçında; 30 sayı, 11 asist ve 3 ribaund ile oynadı, o haftada Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi. Bu mükemmel performansıyla NBA Yılın En İyi İkinci Takımına ve NBA En İyi Savunma Beşine seçildi. Bu sırayı hak eden bir performans sergileyen yıldız oyun kurucu, listemizde 6.sırayı kaptı.




5- Anthony Davis

Listemizin 5. sırasındaki isim New Orleans Pelicans'tan Anthony Davis! New Orleans Pelicans takımının yıldızı, güvendiği isim kuşkusuz Anthony Davis... New Orleans'ın, Batı Konferansından çıkmasında en büyük etken gözüken Anthony Davis, takımını kıl payıyla Oklahoma City Thunder'ın önünde 8.sıradan NBA Playofflarına taşıdı. Playoffların ilk turunda Steph Curry'li Golden State Warriors ile eşleşen New Orleans parçalandı. 4-0'lık ezici seriyle Golden State Warriors tarafından saf dışı bırakılan New Orleans, gözünü bir sonraki sezona çevirdi. 2014-15 sezonunda 68 maçın 68'inde de ilk beşte başlayan Davis; 24.4 sayı, 10.2 ribaund, 2.2 asist ve 2.9 blokluk ortalamayla oynadı. Hepsinde kariyer rekoru kıran 22 yaşındaki genç yıldız, 2.9 blok ortalamasıyla sezonun blok lideri oldu. Sezonun 18. haftasında yaptığı 3 maçta da şahane performans sergileyen Anthony Davis Haftanın oyuncusu seçildi. Milwaukee Bucks karşısında; 43 sayı, 10 ribaund, 6 asist ve 2 blokla double-double yaptı. Aynı hafta Denver Nuggets karşısında; 36 sayı, 14 ribaund ve 9 blokla mükemmel performans sergiledi, Triple-Double'ın kıyısından döndü. Bu şahane sezon performansını; Yılın En İyi Takımına, 2015 All-Star Batı Konferansı Takımına ve Yılın En İyi İkinci Savunma Takımına katılmaya hak kazanarak taçlandırdı. Anthony Davis, NBA kariyerinin en iyi yılını geçirerek bu listede bu sırayı hak etti. 2015-16 sezonunda da taraftar bu performansın daha fazlasını istiyor, Anthony Davis daha 22 yaşında ve geleceği çok açık. Sezonun en iyi 5. oyuncusu bu listede Anthony Davis oluyor!


4- Russell Westbrook

Listede 1. sıraya yaklaşıyoruz, sıra 4 numarada... Listemizin 4. sırasında Oklahoma City Thunder'dan Russell Westbrook! Birçok kişinin en sevdiği basketbolculardan birisi olan yıldız oyun kurucu, benimde en sevdiğim basketbolculardan birisi... 2014-15 sezonunda Kevin Durant olmadan takımını yukarılara taşımaya çalıştı fakat kıl payıyla Anthony Davis’li New Orleans Pelicans’ın arkasında Batı Konferansını 9.sırada bitirerek NBA Playofflarının ucundan döndüler. Tam tamına  11 kez Triple-Double yaparak sezonun en çok Triple-Double yapan oyuncusu oldu. Westbrook’un tüm çabasına, şahane oyununa rağmen Kevin Durant’ın yokluğu çok etkili bir şekilde kendini belli ediyordu. Oynadığı 67 maçında 67'sinde de ilk beşte başlayan yıldız oyuncu; 28.1 sayı, 7.3 ribaund ve 8.6 asist ortalamalarıyla turnuvanın en iyi oyuncularının arasına girdi. 28.1 sayı ortalamasıyla sayı kralı oldu. 8.6 asist ve 7.3 ribaund istatistikleriyle ise kariyerinin en iyi ortalamalarını yakaladı. Sezonun sonlarına doğru Indiana Pacers'la yapılan karşılaşmada; 54 sayı, 9 ribaund ve 8 asistle şahane bir performans sergiledi. Şahsen sezondaki en iyi performansı olduğunu düşünüyorum. Şubatın ilk haftasında yaptığı Orlando Magic maçında; 25 sayı, 14 asist ve 11 ribaund ile haftaya double-double'la başladı. Haftanın ikinci maçında New Orleans'a karşı; 45 sayı, 6 asist ve 6 ribaund. Haftanın üçüncü maçında yine New Orleans'a karşı; 48 sayı, 9 ribaund ve 11 asistle double-double yaptı. Şubat'ın ilk haftasında Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi. Tam 1 ay sonra yine şahane performanslar sergileyerek Mart'ın ilk haftasının da Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi. Şubat, Mart ve Nisan aylarında art arda 3 kez Ayın En İyi Oyuncusu seçilen Westbrook mükemmel bir bahar yaşadı. Russell Westbrook, bu performansını Yılın En İyi İkinci Takımına ve NBA All-Star takımına katılarak süsledi. NBA All-Star maçında da mükemmel performans ortaya koyarak All-Star maçının MVP'si seçildi. Daha fazla söze gerek yok, o bizim WB'miz. Gördüğünüz gibi bu mükemmel ötesi performansıyla listede 4.sırayı hak etti.



3- James Harden

Son 3'e geldik! Listemizin 3.sırasında Houston Rockets takımından James Harden! Houston Rockets'in şampiyonluk için en büyük adaylardan birisi olmasının en büyük nedeni olan Harden, takımı için her şeyi yaptı. MVP içinde aday olan James Harden, bu ödülün kıyısından döndü. Batı Konferanslarından Golden State Warriors'un arkasında 2. sıradan çıkarak NBA Playofflarına katılmaya hak kazanan Harden'lı Houston, Playoffların ilk turunda Dallas Mavericks ile eşleşti ve 4-1'lik ezici seriyle bir üst tura adını yazdırdı. Bu turda James Harden çok iyi performans gösterdi ve takımının bir üst tura çıkmasında çok büyük etki sağladı. Bir üst turda Blake Griffin'li Los Angeles Clippers ile eşleştiler ve çok zorlandıkları turda 4-3'lük seriyle adlarını Batı Konferansı Finallerine yazdırdılar. James Harden bu maçların birinde Triple-Double, ikisinde ise Double-Double yaparak takımın katkı sağladı. Yine çok iyi performans gösteren Harden, takımını son anda kurtardı. Ve Batı Konferansı Finalleri... Herkesin beklediği yüzleşme; James Harden vs. Stephen Curry! James Harden iki maçta beklenilenin çok altında performans gösterirken iki kez double-double yaptı. Bir maçta attığı 45 sayı onlara galibiyeti getirdi fakat diğer maçlarda bu olağanüstü performansı sergileyemedi. Golden State Warriors, James Harden ve takım arkadaşlarını 4-1'lik ezici seriyle yerle bir etti. James Harden sezon boyunca oynadığı 81 maçın 81'inde de ilk beşte başladı ve; 27.4 sayı, 7.0 asist ve 5.7 ribaund ortalamarını sergiledi. Kariyerinin en iyi sezonunu geçiren Harden, sayı, asist ve ribaund ortalamasının hepsinde kariyer rekorunu kırdı. James Harden, Aralık ayının ikinci haftasında Sacramento Kings'e attığı 44 sayı ve Golden State Warriors'a karşı attığı 34 sayıyla o Haftanın En İyi Oyuncusu oldu. Bu ödülü Aralık'ın üçüncü haftasında ve Mart'ın son haftasında tekrar kazanarak 3 kez Haftanın Oyuncusu oldu. Aralık ve Ocak aylarında, Ayın En İyi Oyuncusu seçilerek 2 kezde bu ödüle sahip olmuş oldu. Yılın En İyi Takımına ve NBA All-Star takımına seçildi. MVP için yarışan Harden, ödülü Stephen Curry'e kaptırdı. Sizlerinde takdir edeceğiniz gibi listede bu sırayı hak etti.



2- LeBron James

Ve sıra geldi 2 numaraya! Listemizin 2. sırasında Cleveland Cavaliers'tan LeBron James! Çoğunuz bu adamı izleyerek büyüdünüz, hatta bende bu adamı izleyerek büyüdüm. NBA'nin tartışmasız en iyi oyuncularından birisi ve şanslıyız ki biz bu adamı hala izleyebiliyoruz. Doğu Konferansının en büyük favorisi olarak görülen Cleveland Cavaliers'in karşısında sürpriz bir rakip çıktı; Atlanta Hawks... Cleveland, sezonu Doğu Konferanslarında ikinci sırada bitirdi ve adını Playofflara yazdırdı. İlk turda Cleveland zorlanmadan 4-0'lık seriyle Boston Celtics'i geçti. LeBron bu maçların ikisinde double-double yaparken, +20 sayı barajını dört maçta da geçti. Yarı finallerde Chicago Bulls'la eşleşen LeBron ve arkadaşları, 4-2'lik seriyle onları da saf dışı bıraktı. LeBron bu maçların hepsinde çok iyi performans sergiledi ve 6 maçta tam tamına 5 double-double yaptı. Doğu Konferansı Finallerinde, sürpriz ekip Atlanta Hawks ile eşleşen Cleveland ekibi 4-0'lık seriyle adını NBA Finallerine yazdırdı. LeBron James, Atlanta Hawks karşısında resmen ateş püskürdü. 3 maçta +30 sayı ve 1 maçta Triple-Double yaparak Atlanta Hawks savunmasına acımadı. Finallerde Stephen Curry ile yüzleşen LeBron James, elinden gelenin hepsini yaptı fakat başaramadı. Finallerde Golden State Warriors'a 4-2 yenilerek şampiyonluğu kıl payıyla kaçırdılar. LeBron James finallerde mükemmel ötesi bir performans sergiledi. İlk maçta attığı 44 sayı, ikinci maçta yaptığı Triple-Double ve attığı 39 sayı, üçüncü maçta attığı 40 sayı ve double-double, dördüncü maçta yaptığı double-double, beşinci maçta yaptığı Triple Double ve attığı 40 sayı, 6. maçta attığı 32 sayı ve 18 ribaund.... Bu mükemmel oyun, Golden State Warriors'un takımca oynadığı iyi oyunu ezemedi. Tek bir oyuncu, bir Golden State Warriors etmiyor... LeBron James oynadığı 69 maçın 69'unda ilk beşte başladı ve; 25.3 sayı, 7.4 asist ve 6.0 ribaund ortalamasıyla oynadı. Kasım ayının ikinci haftasında, Kasım ayının son haftasında ve Ocak ayının ikinci haftasında Doğu Konferansının Haftanın En İyi Oyuncusu ödüllerine layık görüldü. Şubat ve Mart aylarında ise Doğu Konferansının Ayın En İyi Oyuncusu seçildi. Cleveland'ın tüm zamanların en skorer ismi olan LeBron James, All-Star Takımına ve Yılın En İyi Takımına seçilmeyi başardı. Bunların ardından söylenecek pek söz yok, kral bu sırayı hak etti!



1- Stephen Curry

Ve sıra geldi en iyi oyuncuya! 1 numarada, Golden State Warriors'tan Stephen Curry! Bu sırayı hak ettiği tartışılabilir mi, bilemiyorum.. Takımını şampiyon yapan isim olan Stephen Curry, bence bu sırayı hak ediyor. Batı Konferansını 1.sırada 67 galibiyetle tamamlayan Golden State Warriors, Playoffların ilk turunda New Orleans Pelicans ile eşleşti. 4-0'lık ezici skorla Anthony Davis'li takımı saf dışı bırakan Golden State Warriors, Yarı Finallerde Memphis'i 4-2'lik seriyle kenara fırlattı. Batı Konferansı Finallerinde kimin daha iyi olduğu belli olacaktı, James Harden'lı Houston Rockets'e karşı oynayacaklardı. Golden State Warriors başardı ve 4-1'lik ezici seriyle Houston Rockets'in şampiyonluk hayallerini söndürdü. Stephen Curry, Houston'a karşı  sırasıyla ilk üç maçta attığı 34,33 ve 40 sayıyla takımının NBA Finallerine çıkmasında önemli rol üstlendi. NBA Finallerinde Cleveland karşısında da zafere 4-2'lik seriyle ulaşarak şampiyon olan Golden State Warriors'ta mimar Stephen Curry'di! Stephen Curry, sezonun en iyi serbest atış yüzdesine %91.4 ile sahip oldu. Kasım ayının ilk haftasında ve Mart ayının 3. haftasında Batı Konferansında Haftanın En İyi Oyuncusu seçildi... Kasım ayında Stephen Curry, Batı Konferansında Ayın En İyi Oyuncusu ödülüne sahip oldu. Oynadığı 80 maçın 80'inde de ilk beşte başlayan Stephen Curry; 23.8 sayı, 7.7 asist ve 4.3 ribaund ortalamalarına sahip oldu. Ayrıca 2.0 top çalma istatistiğiyle kariyer rekorunu kırdı. Stephen Curry; NBA All-Star maçına ve Yılın En İyi Takımına seçildi! Golden State Warriors'un şampiyonluğunun mimarı ayrıca Sezonun En Değerli Oyuncusu yani MVP ödülünü de kazanmayı başardı. Fazla söze gerek yok, o bir MVP ve listemizin en iyisi...




Devamını Oku »

Pınar Karşıyaka - Zalgiris Kaunas


Tam 29 Ekim Cumhuriyet Bayram'ı çoşkusunu yaşatan bir atmosferde ve harika bir taraftar çoşukusuyla şölen gibi başlayan ve Karşıyaka bayrağından daha çok Ttürk Bayrağı'nın açıldığı şu çoşku dolu güne bu Zalgiris Kaunas galibiyeti çok da güzel olur ekmeğimize yağ sürerdi ama ne yazık ki tecrübesizlik olsun diğer faktörler olsun hem bizim ilk yarıdaki direncimizi hem de taraftarlarımızın çoşkusunu kaybetmesine sebep olmakla beraber maçtan da hafif hafif düşmemiz dış şutlardaki zayıf şut yüzdemiz bizim açımızdan farkı açılmasına işlerin yolunda gitmediğinin de bir göstergesi olmuştu. Daha sonrası koç Ufuk Sarıca'nın belki de riskli olarak adlandırılabilecek taktikleri, oyun görüşü ile farkı son dakikalarda artık kapatıp öne geçsek de tecrübesizliğimizin büyük etken olduğu maçtan 2 sayı farkla kaybetmiş, Litvanya temsilcisini elimizden kaçırmış olduk.


İlk çeyreğe taraftarlın da çoşkulu atmosferiyle harika bir taraftar önünde Ragland - Iverson - Can - Carter - Gabriel beşiyle başlayan Pınar Karşıyaka ilk dakikalarda Zalgiris'in Jankunas ve Seibutis'in ikili oyunlarına pota altında çözüm bulaması ilk dakikalarda henüz takımın ritmini bulamamasına sebep olmuş ve hücumda da kısır bir ilk çeyrek geçirmemize de neden olmuştu diyebiliriz. Ragland ile Gabriel her ne kadar ikili oyun oynamakta ısrar etsede boyalı gölgedeki hem hücum konusunda olduğu gibi hem de savunmada bu sefer Zalgiris Kaunas'ta Jankunas etkisi kendini gösterince bu sefer top kayıplarıyla birlikte planlamadığımız kötü hücumlar sonucu hızlı hücumlardan da sayı yemeye başladık. Her ne kadar baskı ile başlasak adam adama savunmamızın sert olduğunu söylesek de pota altına indirdikleri toplar ile farkı iki uzunla açmaya devam eden Zalgiris Kaunas'a karşılık yalnızca ikili oyunlarda başarısız olan ve istediği topları indiremeyen Ragland'ın penetresi ile cevap versek de aslında dış atış yönünde başarısı ile dikkat çeken Litvanya temsilcisine boyalı alanda esir olmuştuk. Bir an olsun savunma ribaundlarıyla ritim bulmaya başlayan temsilcimizde Can yerine Palacious'un girmesiyle hem beş yabancıya dönmüş olduk hem de aldığımız savunma ribaundları ve sertleşen savunmamızla birlikte orta alanı hızlı geçerek hızlı hücumlarla birlikte sayılarımızı da bularak farkı eritmeyi bir an olsun başarmıştık. Kaan Kural'ın tabiri ile hızlı hücumlarla artık bir tenis maçını andırmaya başlasa da biraz olsun bu hücumlar bizi kendimize getirmiş farkı açmalarına da engel olmuştuk.


Orta mesafeli atışlarda etkisizleşen Palacious'un yanına ekstra bir hücum olarak katkı vermek amaçlı Ragland yerine Kenan Sipahi'yi oyuna alan Koç Ufuk Sarıca takımdan sertliği arttırmasını isteyerek baskıyı da arttırarak iyi savunma yapsak da pota altında Jankunas'ı engelleyememiz farkın kapanmasına engel oluyordu. Orta mesafe şut yüzdemizin berbatlığının yanı sıra pota altındaki etkisiz oyun iyice can sıkmaya başlamışken savunmada ekstra bir katkı olarak Gabriel yerine sahanın en tecrübeli ismi Kerem Gönlüm'ü oyuna sürüyordu Koç Sarıca. Her ne kadar son topta baskımızı sahaya yansıtsak da biraz da şans eseri olarak yediğimiz son hücumdaki orta mesafeli şu ile konuk Litvanya temsilcisi Zalgiris Kaunas ilk çeyreği, temsilcimiz Pınar Karşıyaka önünde 25-13 önde kapatmış oldu.


ikinci çeyreğe %13 dış şut isabeti ile berbat bir yüzde ile başlayan temsilcimiz Pınar Karşıyaka yine ilk çeyrekte olduğu gibi dengesiz hücumlar sonucu olan top kayıplarına devam etse de savunmadaki baskılı savunma ile yine de biraz olsun farkın açılmasına engel olduk. Jankunas'ın kenara gelmesiyle birlikte pota altı yerine daha çok dışa dönmeye başlayan Zalgiris Kaunas'a karşı bu sefer kontrollü savunmamızla cevap vermemizin yanında top kayıplarını değerlendirerek hızlı hücumlarla birlikte farkı kapatmayı da başardık. 2.çeyrekte net daha kontrollü bir oyun ile birlikte farkı kapatmaya hevesli bir takım sahadaydı. Justin Carter'ın hem savunmada hem de hücumda dümene geçmesiyle birlikte ritmimizi bulmamızla birlikte taraftarların da desteğini arkasına alan Pınar Karşıyaka farkı iyiden iyiye de azaltmayı bildi. Farkın azalmasıyla birlikte konuk ekip Zalgiris Kaunas cephesine mola aldıran Justin Carter'ın aldığı savunma ribaundlarıyla birlikte takıma dağıttı sayılarla farkı 2. çeyrek sonunda 5 sayıya kadar indirerek ilk yarıyı 38-33 geride kapatmış olduk.


Üçüncü çeyreğe; yine berbat şut yüzdemizi devam ettirerek başlamamızın yanında halen daha riski şutlarla üçlük kaçırmaya dış atışlarda başarısızlığımızı devam ettirmemizin yanında sayı yiyoruz fakat atamıyoruz. Jankunas'ın belki de 3leyerek Iverson'a yaptığı faul sonrası kenara gelmesiyle bir an olsun pota altında rahat bir şekilde at koşturmaya başlayarak ikinci çeyreğe 'oh be' diyerek derin bir nefes ile başlasak da dış atışlarda durduramadığımız Zalgiris Kaunas'a karşı yalnızca tek yapabildiğimiz durdurma yöntemi faulle sayılarına engel olmaya çalıştık. İstedikleri tarzda bir oyun sergileyen ve oyunu istedikleri gibi kontrol altına alarak oynayan Zalgiris Kaunas Jankunas'ın çıkmasından sonra da pota altına indirdikleri toplarla oynadıkları ikili oyunlarla farkı açmayı başardılar. 

Üçüncü çeyreğin artık son 3 dakikasına doğru takımı ateşleyen sayılarla ve savunmadaki başarılı oyunuyla aldığı ribaundlarla dikkat çeken Justin Carter hem takımı hem de taraftarları ateşleyen ve artık takımı kendine getiren isim oldu. Pota altına indirmeden basit oyunlarla dış atışlara yönelik oyunu ortaya koyarak her ne kadar dengesiz oyuna yönelsek de hem ribaundlardaki üstünlüğümüz hem sayı bulmamız hem de savunma konusunda baskımızın işe yaramasıyla onları top kaybına da zorlamış olduk. Fakat bu dengesiz hücumların sonunda 2 kez üst üste patlak vermemiz ve top kaybımız ile birlikte hızlı hücumlara maruz kalmamız tekrardan farkın açılmasına da sebep oldu. 4-0'lık seri ile öne geçmemize rağmen geriye düştüğümüz üçüncü çeyrekte son saniyelerde Kerem ile birlikte pota altında ve boyalı bölgede akıllıca hücumlar oynasak da son çeyreğe 52-56 geride giriyorduk.


Sson çeyrekte savunmamızın biraz daha dağıldığı gözle görülse de genç yetenek ve kendini göstermek için son fırsatı Karşıyaka olarak nitelendirilen Kenan Sipahi yaşına oranla cesurca kullandığı toplarda sayı bulmamıza da önemli bir rol üstlenmiş oluyordu. Jankunas'ın 3lemesinin ardından pota altı esaretimizin kalkmasıyla birlikte Justin Carter'ın savunma ribaundlarıyla da beraber bulduğumuz sayıların yanına rakibi dış oyuna yöneltip dış şut yüzdesinin düşürsek de Ragland'ın tercihleri ve kendi kullandığı toplardaki hatası farkı kapatmamıza rakibimizin iyice moral seviyesini düşürmemize yarayacakken bu gibi topları kaçırmamız hem Zalgiris Kaunas'ı ateşliyor hem de taraftarların artık heyecanını kaybetmesine neden oluyordu. Seubutis'in e kenara gelmesiyle birlikte daha çok kısa bir beş ile oyunda kalan Zalgiris Kaunas'a karşı son dakikalardaki harika oyunuyla dikkatleri üzerine çeken ve takımın maçı kaybetmesine belki de en çok üzülecek adam Justin Carter sahneye çıkıyor ve hem takımı hem de taraftarları yine canlandıran adam oluyor ve maçtan düşmemize de engel olmuş oluyordu. Kerem Gönlüm'ün yerine Gabriel'in de oyuna girmesiyle kısa bir beşi sahaya yansıtarak oynamamız her ne kadar riskli görünse de Koç Sarıca harika bir teknik ile maçta kalmamıza ve halen daha iddiamızı sürdürmemizi sağlamış ve bu kısa beşe rağmen aldığımız savunma ve hücum ribaundlarıyla birlikte ekstra hücumlarda da katkı almamız farkı kapatmamıza da yaradı. Fakat son anlardaki hücumu doğru kuramamamız ve 2 uzunuyla birlikte tekrardan oyunun kontrolünü de eline alan Litvanya temsilcisi Zalgiris Kaunas'ı Karşıyaka Arena'da 2 sayı farkla 68-66 elimizden kaçırmış; bayram şekeri gibi olacak bu galibiyete bir türlü kavuşamamış oluyorduk.


Grubun 3.lük maçı olabilecek bir mücadele Barcelona gibi bir rakibi Karşıyaka Arena'da yenmenin de moraliyle bu maçı alarak daha iddialı bir ekip olduğumuzu gösterecekken kaybetmemiz bizi hem moral açısında hem de gruptaki konumumuz açısında da net bir şekilde etkilemiş oluyordu. 3.maçında 2. mağlubiyetimizi alsak da halen daha tecrübesizliğimize rağmen iddialı bir ekip olduğumuzu her geçen maç kanıtlamış oluyorduk. Umarım seri galibiyetler ile hedefimize 2.tur gruplarına kalmayı başarırız. 



Devamını Oku »

WTA Singapur - Gruplar Değerlendirmesi



WTA Yıl Sonu Finalleri'nde grup maçları geride kaldı... 


                                              KIRMIZI GRUP


Bu grupta Maria Sharapova fırtına gibi esti. Wimbledon sonrasında sadece bir maça çıkan -o maçı da bırakmak zorunda kalan- Sharapova, beklenmedik şekilde müthiş maçlar çıkardı ve Radwanska-Halep-Pennetta'yı çok iyi maçlar çıkararak devirdi. Maçlara kötü başlayan Sharapova, Radwanska maçında ilk seti de kaybetti ama sonraki iki maçta çabuk toparlanarak setleri lehine çevirdi...


Agnieszka Radwanska, ilk iki günde kötü maçlar çıkarmadı ama Sharapova-Pennetta maçlarını kaybetti. Son günde ise kendisi adına adeta bir mucize oldu diyebiliriz. Halep karşısında ilk set tiebreak'inde 1-5 geriye düşen Radwanska, alan değişiminden sonra arka arkaya altı puan kazandı ve ikinci sette Halep'in duygusal düşüşüyle beraber maçı kazandı. Yarı finalist olması için bu yetmiyordu, Sharapova'nın da Pennetta'yı yenmesi gerekliydi ve Sharapova'nın da rahat galibiyetiyle yarı finale yükseldi.

Simona Halep, grubun hayal kırıldığı yaratan ismi oldu. 1 nolu seribaşı olan Halep haftaya iyi de başladı. Açılış maçında Pennetta karşısında ilk setteki mükemmel oyunu ve ikinci setin de sonundaki iyi oyunuyla kazandı ve US Open rövanşını almış oldu. İkinci maçta formda Sharapova karşısında tutunamadı. Son maçta ise Radwanska karşısında ilk sette tiebreak'te kazanmaya çok yakınken kaybetti ve devamında yaşadığı duygusal düşüşle ikinci sette etkili olamadı. 


Flavia Pennetta, ilk maçta Halep karşısında ilk sette ortada yoktu, ikinci setin başında WTA Finalleri'nde olduğunu farketti. İkinci maçında Radwanska karşısında etkili oynadı ve iki sette bitirdi. Son maçında ise Sharapova karşısında direnemedi ve kararından vazgeçmezse profesyonel tenis kariyerini sonlandırmış oldu.




                                                                 BEYAZ GRUP


Finallere ilk kez kalan Garbine Muguruza, mükemmel bir grup aşaması geçirdi. İlk iki maçında Safarova ve Kerber karşısında neredeyse hiç zorlanmayan Muguruza, son maçında Kvitova karşısında zorlandı. İlk seti Muguruza, ikinci seti Kvitova 6-4 kazandılar. Final setinde müthiş bir mücadele izlediğimizi söyleyebilirim; Kvitova'nın son derece formda ve istekli olduğunu gördük, böylesine istekli ve konsantre oynayan Kvitova'yı yenebilecek kadın tenisçi sayısı birkaç tanedir, Muguruza seti 2-4'ten çevirdi ve 7-5'le kazanarak gruptan 3/3'le çıktı.


Petra Kvitova, ilk günde Kerber karşısında pek iyi bir performans sergileyemedi; ikinci maçta vatandaşı Safarova'yı zorlanmasına rağmen iki sette geçti. Son maçta Muguruza karşısındaki müthiş performansına rağmen kaybetti ama diğer tarafta vatandaşı ona kıyak geçince yarı finale çıkmış oldu.


Lucie Safarova yılın ikinci yarısında pek iyi sonuçlar alamamıştı ve son haftada da Navarro'nun kötü performansıyla final yolu açılmış oldu. Finallere de kötü başladı, ilk iki maçını kaybederek elendi, formalite icabı oynanan Kerber maçında ise müthiş bir performans sergiledi ve Kerber'i yenerek vatandaşı Kvitova'yı yarı finale taşımış oldu.


Angelique Kerber, ilk gün Kvitova'yı yenmesine rağmen sonraki iki günde kötü mağlubiyetler aldı. Muguruza yenilgisi normal olsa da Safarova karşısındaki kötü performansı normal olarak nitelendirilemez. Kerber ilk gün sonrası tur için avantajlıyken ilk turda elendi. 




                                                    ÇİFTLER



Kırmızı Grup: Chan kardeşler ilk iki maçta aldıkları galibiyetlerle gruptan çıktılar. Son maçta ise İspanyollar Muguruza/Navarro, Chan kardeşleri yenip grubu lider tamamladılar. Yılın dikkat çeken çiftleri Safarova/Mattek ve Garcia/Srebotnik elenmiş oldular. 


Beyaz Grup: Yılın fırtına gibi esen çifti Hingis/Mirza Singapur'da müthiş durumdalar. Hiçbir seti tiebreak'e bile bırakmadılar ve rahat rahat yarı finale çıktılar. Hlavackova/Hraceka çifti ilk günde Babos/Mladenovic'i yendiler, diğer iki gündeki maçlarını kaybetmelerine rağmen yarı finalist olmayı başardılar.




YARI FİNALLER


Tekler: Sharapova-Kvitova ve Muguruza-Radwanska

Çiftler: Hingis/Mirza-Chan kardeşler; Muguruza/Navarro-Hlavackova/Hradecka






Devamını Oku »

Dormund-Schalke 04 Derbisi | Derbi Yazıları Serisi


Derbiler yazılarımda sıra geldi “Ruhr Derbisi” yani Dortmund-Schalke derbisine.Ruhr adını almasının yegane sebebi Ruhr bölgesinin takımı olmalarıdır.O bölgeye ait başka takımlarda var tabi ki ancak Dortmund ve Schalke en öne çıkan takımlar. 


İki takımında 100 yılı aşan bir rekabeti bulunuyor.Taraftarlar arasında son zamanlar şiddet olayları başgöstersede genel olarak bakıldığında daha çok tribün atışmaları ve taraftar şovlarıyla rekabet ediyorlar.Taraftarlar arasında ideolojik ayrımlar gözüksede bu iki takım arasında kesin bir ayrım değil.Bir Roma-Lazio gibi değil yani.Tam anlamıyla takım tutkusuyla beslenen taraftarlık ayrımı mevcut.Ligde düzenli olarak varolmaya başladıklarından sonra dönem dönem ikiside başarılı oldular.Mesela Schalve 1933-1942 arası tam 7 şampiyonluk yaşadı.1940 yılında oynanan bir Schalke Dortmund maçınıda Schalke 10-0 kazanmış.Ancak Schalke 1958 yılından sonra lig 2. Olmakla yetinmeye başladı.Dortmun ise 1955,1956,1963’te ilk 3 şampiyonluğunu kazanmıştı.Ve 1965-1966 sezonunda Kupa Galipleri Kupası’nı kazanarak Almanya’ya ilk Avrupa kupasını getiren takımda Dortmund oluyordu.90’lı yıllara kadar iki takımda istikrarsızdı ancak 90’lı yıllar tam anlamıyla Dortmund’un yıllarıydı. 1992-93 sezonunda UEFA Kupası finaline yükseliyorlar. Roberto Baggio’ lu yıllarında finalde ilk maçı 3-1 rövanşı ise 3-0 Juventus’a kaybediyorlar. 


Ancak kader bu ya 1996-97 sezonu Dortmund ve Juventus tekrar karşı karşıya.Bu kez Şampiyonlar Ligi Finali… Sen miydin UEFA’da bana 3 atan dedikten sonra Juve’yi 3-1 yenip Şampiyonlar Ligi Şampiyonu oluyordu Dortmund.Ve kaderin oyunu bu ya,UEFA Kupasını’da 1996-97 yılında kazanan Schalke oluyor ve Ruhr Derbisi Süper Kupa’da tekrarlanıyordu.Schalke’nin 50 yıldır şampiyon olamaması Dortmun taraftarlarının en büyük esin kaynağıydı.Birde 2006-2007 sezonunda şampiyonluk için Stuttgart ve Bremen’le yarışan Schalke, Dortmund’a 2-0 yenilip şampiyonluk ümitlerini yitirince Dortmund taraftarları sadece bu işten ketif almaya bakıyorlardı. 2002′ deki şampiyonluktan sonra yaşanılan ekonomik sıkıntılar Dortmund’ u ligde ve Schalke karşısında oldukça geri düşürmüştü. Bu yıllarda Schalke bir şampiyonluk yaşamamış olsa da derbide büyük bir üstünlük sağladı.




İki takımın karşılaşmalarında tribünler kelimenin tam anlamıyla  şov yapıyor ancak özellikle benim için yeri ayrı olan Dortmund taraftarları bir başka oluyor.Takımları krizdeykende,en kötü günlerinde bile stada 50.000 taraftar Dortmund’u desteklemeye geliyordu.İki takım taraftarları arasında kavga kan illa oldu ancak diğer derbilerde ki kadar olmaması işin olumu yönü.





Devamını Oku »

27 Ekim 2015 Salı

Tenis Dünyası - Avrupa dışı

Dünya nüfusunun sadece %10’unun yaşadığı Avrupa kıtası tenis dünyasında ise büyük bir hegemonyaya sahip. Ekim 2015 sonu itibariyle erkeklerde ilk 100 içindeki 71 tenisçi, kadınlarda ilk 100 içindeki 80 tenisçi Avrupa ülkelerinden gelmekteler. Tenisin dünya çapında popülaritesinin artması ve tenise daha fazla renk gelmesi için de Avrupa dışındaki üst seviye tenisçi sayısının artmasının iyi olacağı düşüncesindeyim. Kalan bölümde daha ayrıntılı inceleyelim… (Baştan belirtelim, tenis dünyasına oldukça uzak olan Afrika ve Ortadoğu ülkeleri liste dışı kaldılar)


KADINLAR


         Kadınlarda ilk 50 içinde 10 ve sonraki 50 içinde yine 10 olmak üzere toplam 20 Avrupa dışı oyuncu var. İlk 50 içindeki oyunculara bakarsak 7’sinin Amerikalı olduğunu görüyoruz. Williams kardeşler haricinde Keys-Stephens ve her ne kadar bu sene düşmüş olsa da Bouchard yükselen yıldızlar. Şimdi bölgelere göre bakalım…


KUZEY ve ORTA AMERİKA:  Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Avrupa dışında en önde gelen isimlere sahip.  ABD’den Brengle-Coco Vandeweghe-Falconi-Lepchenko ve Porto Riko’dan Monica Puig ekleyebileceğimiz isimler.




GÜNEY AMERİKA: Kadınlar tenisinde üst sıraları zorlayacak olan isimleri yetiştirmekte güçlük çekiyorlar.  Bu yıl müthiş bir yükseliş içinde olan ‘88li Brezilyalı Teliana Pereira bölgeden en çok öne çıkan isim. ‘89lu Kolombiyalı Duque-Marino da zaman zaman iyi performansıyla dikkat çekiyor.



ASYA: Bu bölgede Li Na’nın tenisi bırakmasından sonra bir boşluk oluştu ve hala ilk 50 içinde yer alan bir oyuncuları yok ama yapılan yatırımların karşılıklarını yavaş yavaş aldıklarını ve gelecek yıl içinde ilk 50 içinde birkaç oyuncuları olacağını söyleyebiliriz. İlk öncelikle Kazakistan’dan Zarina Diyas’tan bahsedelim. ‘93lü Diyas bu yıl ilk 50 içine de girdi ve özellikle Wimbledon’da gösterdiği performansla dikkat çekti. Japonya’dan Doi-Hibino-Nara, Çin’den Saisai Zheng yine dikkat çeken isimler.


AVUSTRALYA: Uzun süredir Sam Stosur bu bölgenin birinci oyuncusu ve birkaç yıl daha öyle kalacak gibi duruyor. Rusya’dan devşirilen Daria Gavrilova ve Hırvatistan’dan devşirilen Ajla Tomljanovic ülkeyi temsil eden diğer oyuncular.




ERKEKLER


         Erkeklerde ilk 20 içinde sadece 5 Avrupalı olmayan oyuncu yer almasına rağmen, sonraki 80 sırada kadınlara oranla daha fazla Avrupa dışı oyuncu var.


KUZEY ve ORTA AMERİKA:  Kanadalı Milos Raonic bu yılı pek iyi geçiremese de hala bölgesinin bir numarası. ABD’den John Isner uzun yıllardır 10’lu sıralarda yer alıyor. Yükselen Amerikalılar Jack Sock ve Steve Johnson’a Young-Querrey de geriden katılıyorlar. Kanadalı Vasek Pospisil de yükselen isimlerden.




GÜNEY AMERİKA: Del Potro’nun sakatlanmasından sonra Güney Amerika’dan üst sıraları zorlayacak başka bir isim çıkmadı. Tecrübeli Leo Mayer 30’larda geziyor, arkadan gelen Pablo Cuevas ve Thomaz Bellucci de yılın yükselen isimleri.



ASYA: Kıtanın 1 numarası Kei Nishikori, 19 yaşındaki Hyeon Chung müthiş bir yükseliş içinde ve 51 numarada yer alıyor. Tecrübeli Denis Istomin de onların gerisinde yer alıyor.



AVUSTRALYA: Hewitt’in yaşlanmasından sonra yeni nesilden birçok yıldız adayı çıktığını söyleyebiliriz. Tomic ilk 20 içinde ama yakın zamanda Nick Kyrgios’a geçilmesi muhtemel. Groth-Kokkinakis de arkadan gelen isimler.



         



sahinarif88@hotmail.com




twitter: @arifsahin1
Devamını Oku »

Olympiakos-Panathinaikos Derbisi | Derbi Yazıları Serisi

Yunan halkı bu derbiye “Tüm Savaşların Anası” adını vermiş.Avrupa’nın büyük derbileri dediğimiz zaman Barça-Madrid,İnter-Milan,ya da İngiltere derbileri gelsede işin aslı Olympiakos-Panathinaikos derbilerininde bu derbilerde aşağı kalır yanı yok.Atina’yı inim inim inleten bu derbinin hikayesini anlatmaya başlayalım bakalım.

İki kulübü birbirinden ayıran temel noktalar sos-kültürel ve bölgesel farklılıklar.Atina’nın merkezinde 1908 yılında kurulan Panathinaikos üst sınıftan insanların desteklediği ve spor yaptığı bir kulüptü.Olympiokos ise bir liman şehri olan Pire’ye (1920’lerde ki Türk-Yunan savaşları sonrası önemi artan bir kenttir.)gelen göçmenlerin desteklediği 1925 yılında kurulan bir takımdır.İlerleyen yıllarda ülkenin her yerinden taraftarlar edinen bu iki takımın arasında şu anda belli bir sınıf ayrımı gözükmüyor.Fakat kuruluş yıllarında zenginlerin kulübü olarak lanse edilen Panathinaikos 2000’li yıllardan itibaren ülkesiyle aynı kaderi paylaşarak ekonomik krizlerden kafasını kaldıramadı.Hatta öyle ki antreman tesislerinin elektrik faturalarını ödeyemedikleri için akşam antremanlarını yapamaz hale geldiler.Bu duurm iki takım arası farkı açarken 2000 yılından bu yana Olympikos tam 14 şampiyonluk elde etti.Düzenli olarak gittikleri Şampiyonlar Ligi’nden de elde ettikleri gelir ile Yunanistan Ligi’nin “Zeus’u halie geldiler.


İki takım arasında ki rekabet filmlere bile konu olmuş vaziyette 1963 yapımı bir komedi filmi olan “Trellaras”ta maçı izleyen iki taraftarın atışması yer almakta.
Bu iki takım arasında ki rekabetin kavgaya dönüşmesinin ilk fitili 1930 yılında gerçekleşti.Haziran ayında kalabalık bir Panathinaikos taraftar topluluğu Yunanistan Milli Takımı otobüsünü yolda durdurdu.Sebebi ise 8-1’lik Romanya mağlubiyetinin hesabını sormaktı(!)Otobüsü durdurup oyuncuları dövüp otobüsü paramparça ettiler.Ancak şöyle bir durum vardı Pana taraftarlarının durdurdukları otobüste sadece Olympiakos oyuncuları vardı.İş böyle olunca Olympiakos taraftarlarıda bıçakları bilediler.Ve aralarında ki rekabet kavgaya dönüşüp günden güne artmaya devam etti.Taraftarlar sadece maçlarda değil sürekli karşı karşıya gelip kavga edip birbirlerini öldürüyorlar.Şu anda lige Olympiakos ambargo koymuş vaziyette. 2000 yılından beridir sadece 2003-2004 ve 2009-2010 sezonunda Pana şampiyon oldu geri kalan tüm sezonlarda Olympiakos şampiyon oldu.Genel olarak bakıldığında da Olympiakos’un ciddi bir ezici üstünlüğü bulunmaktadır.Okuduğunuz için teşekkür ediyorum.




Devamını Oku »

FAVORİLER’İ ALDIRALIM, GERİYE KAHKÜL KALSIN...











FAVORİLER’İ ALDIRALIM, GERİYE KAHKÜL KALSIN...




Yepyeni adıyla BSL, çok enteresan maçlarla başladı. Hakemler gerçekten kötü yönetim sergiliyorlar, doğru, ama daha ilk haftalardan, büyük balıklar küçük balıklara “meze” haline gelebiliyorsa, ortada alışılmadık durumlar var demektir. Benim şahsi kanaatim, büyük bütçeli ve hedefli takımlarımızın, milli takımla Eurobasket 2013’te yaptığımız hatayı yaptığı yönünde; yani herkes final için hazırlanırken, ilk tur maçlarını düşünmüyor, nasılsa bir şekilde finale kalabileceğine inanıyor. Belki de bir parça “küçümsüyor” ilk turları ve oradaki rakiplerini. Onları finaldeki devler kadar “tedbir alınmaya layık” görmüyor. Hele ki, lig usulü oynanan uzun soluklu ve hataların telafi edilebileceği müsabakaların ilk başlarındayken..

Bir benzerini 2014 Dünya Şampiyonası’nda İspanya’dan görmüştük. Hatalarının bedelini ağır ödemişlerdi...

Çünkü hayatın tamamı gibi, basketbolda da, zırhınızı pek tutmadıkça, basamakları tek tek hesaplayıp çıkmadıkça, ve rakibe saygı duymadıkça, istediğinizi elde edemezsiniz.

Peki bu genelleme, tüm favori takımlar için geçerli midir? Aslında hayır. Hele Efes'i, tamamen müstesna tutmak lazım. Bu, Daçka ve Fenerbahçe'de, genel görünümün altında yatan, hani “bilinçaltı” diyebileceğimiz bir hovardalığın, rehavetin, umursamazlığın ve tutumun sebebi olabilir sadece. Ama belli başlı favorilerde çok daha kayda değer sorunlar var.


Fenerbahçe ile başlayalım. Strasbourg maçındaki umursamaz tutumun devamını, Torku Konya maçında da gösterdiler; dahası, Bayern maçındaki ilginç detay burada da tekrarlandı: Bir lig maçında, yerlilerden sayı katkısı gelmedi. Hem de hiç. 1996’dan beridir ilk kez oluyor bu. Yirmi yıl sonra, ilk kez. “Yerliler korktukları için daha fazla ilerlemek istemiyor” olamazlar herhalde; o yüzden satır satır maç anlatma sevdamdan kısa bir süre müsaade isteyip, minik yorumlarla açıklayayım kanaatimi:

Takımda her sene sil baştan kadro kurmanın getirdiği bir bocalama evresi, ve en kritik oyuncuyu, yani Bjelica’yı kaybetmekten doğan bir sistem değiştirme zarureti var. Bjelica, Avrupa’da eşine rastlanmayacak türde bir isimdi. Yeri doldurulamayacağından, yeni bir taktik ve sistem benimsendi. "Bu değişikliği önce Vesely fark etti" ve performansı azaldı. Ama daha genel bakarsak, eleştiri için biraz erken olduğunu anlarız. Nedeni besbelli; kadro, yeni bir kadro ve kolay bir kadro değil. Zira NBA kariyerleri olan, çok mühim başarılar elde etmiş egosu yüksek isimler buraya toplandı, büyük bedeller karşılığı oynatılıyorlar ve hem ücretlerinin (Kalinic, Antic ve Udoh gibi), hem de yıllardır bekledikleri fırsatın yarattığı sorumluluğun (Sloukas ve Datome gibi) ağırlığı altında ezilme tehlikeleri, onları henüz takım haline getirmekten alıkoyuyor.


Onlar ritmini bulamayınca, koç da bu egoları takım haline getirmeye çalışıyor, ki bu hiç kolay değil. Her yıldız potansiyelli basketbolcu, alıştığı rolden sapmayı sindiremeyebilir. Sloukas, Kalinic ve Udoh dışındaki her isim, kariyerlerinde bitirici halka, topun değdiği son el olmaya fazlasıyla alışmış isimler ve pasa dayalı bir ekibin bir parçası olmayı yadırgıyorlar. Karakterlerinden ziyade, alışkanlıkları problemli. Çünkü bu sefer de pas yapmak 
isterken işin suyunu çıkartıyorlar ve bilhassa Sloukas kendini göstermek isterken kendisinden hiç beklenmeyecek tercih hataları yapıyor. Udoh ise, yabana atılmamak için çapından büyük oynamaya çalışıyor. Fakat rolünü büyütmesine karşın henüz Avrupa’ya alışamadığı için o da kayıplarda. Bogdanovic ise... Serbest düşüşe devam ediyor. O’nun sıkıntısı bunlardan tamamen bağımsız. Lakin yine de bu, şu anki atmosferde nefes alabileceği anlamına gelmiyor tabi.

Takımın saha içi komutanı kim? Belirsiz. Dixon olamaz. O, komutan değil, “kiralık katil”, yani görevi verin, en kısa yoldan işini halletsin, ötesine karışmasın. Bu sistemde o’nun Melih’ten bir farkı olmadığı için, tıpkı milli takımda gördüğümüz tablo yaşanıyor ve Melih kayboluyor. Dixon da bitiriciliğe, Goudelock’lığa soyunuyor. Antic sadece atmaya, hem de uzaklardan atmaya şartlanmış. Datome, aslında sorumlulukları bir yerleşse bu takımın en büyük silahı olacak, ama henüz o da yalpalıyor. Takım birbirini bilmeyen oyunculardan kuruluyken, savunma takımca yapılmıyor. Bu da, her şeyin Obradovic’ten beklenildiği bir ilginç vatandaş-devlet ilişkisi yaratıyor oyuncularda. Şu ana dek de, Obradovic ağırlığını koyabilmiş değil. Maç sonlarını bile bu yüzden düzgünce ve bilinçli şekilde değil, zar atarak oynuyorlar. Bu ortam Vesely’ye de hiç yaramıyor haliyle.

Berk ve Ömer, daha çiçeği burnunda cevherler. Bu kaosta şu ana dek Ömer kendini gösterdi, ama takım için yetmez, kendisi için kafi – ikisinin de geleceği çok parlak. Barış; geçmiş yıllarda Serhat, Can, İzzet, İlkan gibi nicelerinin yaptığı hatayı yapıp, parayı ve tabelayı seçti, benche gömülmüş oturuyor. Daha sistem oturmamışken, sıra Barış’a gelemiyor elbette.

Onlar yaptı, ya biz, rakipleri küçümseyecek miyiz peki? Yani, her şey Fenerbahçe yüzünden mi? Sonuca onların hiç mi katkısı yoktu? Vardı elbette. Bayern biraz daha bilinçli olsa, Fenerbahçe’den bile daha kötü oynamazdı maç sonunu ve önde götürdüğü maçı kazanırdı. Strasbourg ve bilhassa Weems, çok akıllıca oynayıp işi bitirdi. Daçka zaten Fenerbahçe’den daha büyük bir kaosta. Torku Konya ise, tam tabiriyle “lamı cimi bırakıp, işine bakmayı” başardığı için, az ama öz oynayıp maçı kazandı. Doğruları yaptı. Hem de tıpkı Fenerbahçe gibi, yerlilerden hiç verim almamasına karşın...

Demek ki, rehavet de, sistemi ve rolleri oturtamayıp çerçeveyi çizememek de, şimdiki durumda başlıca birer sebep. Yoksa, Torku Konya’nın Brazelton ve (Vesely'e şahane bir blok koyan ama tertemiz bloğuna faul çalınan) Williams ile başardığını başarmak çok mu zordu Fenerbahçe için? Milli takımda bu yaz düşüşe geçen Kalinic, maçtaki hatalarını telafi etmek için son dakikalarda o kadar çırpınmasa, takıma zarar verir miydi? Tucker’a son topta faul yapacak kadar gafil olur muydu? Rakibe 3 kolay sayı imkanı verip maçı kaybettirir miydi? Son hücumda Vesely’ye inen pas bu kadar iğreti olur muydu? Sanıyorum ki, hayır. Peki ya, Konyaspor gibi düz ve çabuk oynayan bir takımın, pasa dayalı Fenerbahçe’den 9 asist fazla üretmesinin başka bir izahatı olabilir mi?



Geçelim Daçka’ya. Burası daha da karışık, çünkü oyuncuların hiçbirisi tam manasıyla birer yıldız değiller ve her biri, Gordon ve M. Bjelica gibi isimlerin go-to-guy’lık yapmalarına bel bağlayarak oynuyor. Serhat ve Mehmet tutunmaya çalışıyor, Oğuz ve Semih yitip gidiyor. Çünkü sistem, bu kalabalıkta yapayalnız kalıyor. Semih de yine aklını sahaya veremiyor. Gordon yokken, guarda baskı ve organize savunma da hayal oluyor. Parlayan yıldızlar, Emir, Bjelica ve Serhat. Bir görünüp bir kaybolan günlük taşıyıcılar, Harangody, Gordon, Redding ve Slaughter. Sönenler, Ender, Mehmet, Markoishvili, Semih ve Oğuz. Kısa ve öz tablo, bu. 

Neden mi? Emir ve Bjelica, kendi oyunlarını da oynayabilen kallavi görev adamları. Hücumdaki ilk tercih belirsizken sahne alıp bir süre sürükleyebiliyorlar takımı. Ayırca takımın yarısı Emir’in eskiden beri takım arkadaşları ve nerede ne pas vereceğini biliyor onlara. Ama Harangody’ye ağırlık vermeleri, Slaughter’ı da ödüllendirmeleri şart. Fenerbahçe kadro darlığından, Daçka ise kadro genişliğinden dolayı bir kısırlık yaşıyor diyebiliriz. Ayrıca Daçkalılar çok kötü faul atıyorlar. Fenerbahçe'deki gibi etrafa boş boş bakan oyuncular da hem rehaveti, hem de henüz oturmayan kadro dinamiklerini anlatır cinsten (bkz. Markoishvili). Ve ilaveten, takımın tek hakiki oyun kurucusu olan Mehmet de sadece bu maçta benchte çürütülmedi, o da Gordon yok diye.

Yani, Uşak Sportif son periyoda dek bu kadar kötü dış şut atarken ve sadece tek pas üzerinden atışa giderken Daçka’nın farkı açamamasına şaşmamak lazım. Eğer Can Korkmaz ve Harrison böylesi evladiyelik birer performans için son periyodu beklemeseler, zaten maçta heyecan olmazdı ve Uşak güle oynaya kazanırdı. Çok güzel bir maç izlettiler, ve yanlış hücum tercihlerine rağmen (ve de toplamda takım halinde 5 civarı asistte kalmalarına karşın) yine de maçı kazandılar. Görevler belliydi çünkü. Sistem birdi ve tekti. Az ve öz olmanın avantajını kullandılar. Khem Birch ise yeni Pete Willams olacak; bunu her fırsatta dile getireceğim, zira beni yanıltmıyor. Birch, yüz yüze olsun, arkadan veya sonradan müdahalelerle olsun, daha şimdiden muhteşem bir savunmacı ve blok üstadı olduğunu gösterdi bize. Ribauntları ve takipçiliği de cabası (Yanına Kadeem Batts ve Kahiem Seawright’ı da ekleyebilirsek, Larry Richard ve Conrad McRae’yi de yeniden buralarda görebiliriz).

Uşak açısından bakarsak, D’angelo Harrison son periyotta yıldız gibi oynadı, gitti, maçı aldı. Maçın esas kahramanı, yani Can Korkmaz ise aldığı inisiyatiflerle ekstra katkı yaptı.  Kadrodaki playmaker eksikliğini doldurabilmeleri için Can şart. Hiç pas yapmıyorlar aksi halde – son periyota dek sadece 2 asisti vardı Uşak ekibinin. 6/22 üç sayı atmaları da cabası ve bu asist kıtlığının yansıması olsa gerek (ki bu yüzdeleri son periyotta bir nebze düzeltebildiler; zira Can tek başına 3/5 üçlük attı, ve Can ile Harrison arka arkaya 3 üçlük ile farkı 7.18 kala 1’e indirdi, es geçmeyelim). Bir de son 30 saniye kala çaldığı topla işin seyrini değiştirdi Can. Ve sonrasında resmen saçmalayan Ender ve Bjelica sayesinde Uşak Daçka’yı yenmiş oldu (72-70). Can’a tebrikler. Uşak’a tebrikler. Şaşırmadım, ve açıkçası sevindim.

(Not: O maça dair bir ufak merakım var: İkinci periyodun bitimine bir dakika kala, Mesut Ademoğlu’na hakikaten tuhaf bir teknik faul geldi; tuhaf diyorum, çünkü gözle görülür bir aykırılık yoktu ortada (demek ki sesli bir tepki vardı kaçırdığı şutun ardından). Bu durumu pozisyon tekrarlarında bile anlayamadım.)


Son olarak, Efes ve Banvit için de iki kelam edelim. Yukarıdaki iki favorinin aksine, çok iyi bir yapılanmayla sağlam bir kadro kurdular ve birer ikişer meyvelerini topluyorlar. Cedi ve Doğuş’tan şu an faydalanamamaları onları biraz geriye çekiyor, fakat Furkan çok iyi oynuyor ve Birkan dışında formsuz kimse yok takımda. Derrick Brown, biraz da savunma yapabilirse, Brian Howard günlerinden bu yana Efes’in aradığı o şahane 4 numaraya dönüşecek. Dunston ve Tyus yavaş yavaş rollerine alışıyorlar ve Dunston’ın birebir müdafaa kabiliyetleri de etkisini gösteriyor – show up’a çıktıktan sonra bu kadar çabuk ve etkili biçimde tuttuğu uzuna geri dönebilen, pozisyonda hem penetreciyi hem de uzunu aynı anda bu kadar iyi karartabilen başka bir isim yok gerçekten. Ne BSL’de, ne de Avrupa’da. 

Granger ise günden güne serpiliyor, hak ettiğini alıyor. Diebler şahane bir tamamlayıcı olmayı sürdürüyor, ne gerekirse onu tez elden layıkı veçhiyle yapıyor. Bir tek Saric’in gitgide takımla iletişiminin koptuğunu, hücumda tek yönlü bir oyuncuya “evrildiğini” ve bu yüzden de skor opsiyonu olarak gerilere düştüğünü söyleyebiliriz. Ahmed El Dwairi (Ali Düverioğlu) ise, Emircan ile teknik ekibin arasında doğan buhranı oldukça iyi değerlendirdi ve gösterişsiz ama net oyunuyla yine çift haneleri görmeyi başardı.


Banvit’e gelince. Fortson her haliyle Rowland’dan iyi. Ama neticede bir kumar. Ve Slaughter ile dengelenemedikçe işler çığırından çıkabiliyor. Çünkü Fortson ivmelenip çok fazla top kaybediyor, tercih hatalarının ardı arkası kesilmiyor. Tolga ve Slaughter bu maçta olduğu gibi kontrolde söz sahibi olurlarsa, Fortson’ın da gücünü sadece iyilik için kullanmasını sağlayabilirler. Tolga, şu anda benim görmek istediğim seviyeyi yakalamış. Umarım böyle maçlarda da hak ettiği dakikaları kapmayı sürdürür. Moerman – Vidmar ikilisi savunmada henüz çok uyumsuz, ama Moerman çok tehlikeli bir MVP olduğunu an be an gösteriyor. Küçümsenmeye gelemeyeceğini, hem ilk yarının hem de maçın bitiminde soktuğu şutlarla gösterdi ve maçı Banvit’e kazandırdı. Johnson’ı parlatmaları için Tolga ve Fortson’ın boyalı alana Johson’ı hareketlendirecek tarzda (yani önüne) paslara ağırlık vermeleri ve Johnson’ı potaya yönlendirmeleri gerek, ki Johnson’ın farkı görülsün. İyi direndiler ve şans da onların yüzüne güldü, kazandılar. İki takımın da hak ettiği bir maçtı, Banvit tebriklerimizi alan taraf oldu.

Maça dair konuşulacak daha pek çok irili ufaklı nokta var. Ama favori gösterilen dev takımlara bakarsak, Efes’in Fenerbahçe ve Daçka’dan ayrıldığı çok bariz bir durum da söz konusu: Efes’in bu maçta net bir şekilde yanlış yaptığı herhangi bir husus yoktu – Heurtel’in eski alışkanlıklarını sürdürüp arada derede kaldırıp attığı şutlar yüzünden harcadığı boş ve taze pozisyonları saymazsak. Hakikaten maçın genelini doğru oynadılar. Banvit de öyle yaptı. Ama Efes de, son saniye basketiyle tökezleyip yenilmiş ve Fenerbahçe ve Daçka ile aynı kaderi paylaşmış oldu. Onları aynı kefeye koymak hata olur. Çünkü bazen, yenilmenizin sebebi yanlış yapmanız değildir. Doğruları yapsanız bile, rakibiniz sizden daha iyi oynamıştır ve hataları size yaramamıştır, hepsi bu...

twitter: @efe_ozenc

Devamını Oku »